Günümüzde iş hayatında karşılaşılan problemlerden biri de mobbing, yani çalışanlara uygulanan psikolojik baskıdır. Birçok kişi, iş yerinde haksızlığa uğradığını düşündüğünde sesini yükseltmekten çekinmektedir. Ancak son yaşanan olay, bu sorunu üzerimize bir kez daha getirirken, kadına yönelik ayrımcı ve cinsiyetçi tutumların iş hayatında nasıl bir etkisi olduğunu gözler önüne serdi. Hamile bir kadının çalıştığı iş yerinde maruz kaldığı mobbing iddiaları, özellikle toplumda büyük yankı uyandırdı. “Ben sana sevişmek yok demedim mi?” şeklindeki ifadeler, bir yöneticinin, hamile bir çalışanına yönelik ne denli aşağılayıcı ve cinsiyetçi bir tutum sergilediğini gösteriyor.
Mobbing kelimesi, iş yerinde bir çalışanın başka bir çalışan veya yönetici tarafından sürekli olarak hedef alınması ve psikolojik baskıya maruz kalması durumunu tanımlıyor. Bu tür durumlar, geliştirdiği stres ve kaygı ile çalışanın iş performansını olumsuz etkileyebiliyor. Mobbing, yalnızca bireysel bir sorun değil, aynı zamanda toplumsal bir mesele olarak karşımızda duruyor. Özellikle kadın çalışanların maruz kaldığı cinsiyetçi söylemler, günümüzde hala önemini koruyor. İş yerlerinde karşılaştıkları cinsiyetçi tutumlar, kadınların özgüvenlerini zedelerken, hatta işten ayrılmalarına kadar uzanan bir süreci de beraberinde getiriyor.
"Ben sana sevişmek yok demedim mi?" ifadesi, bir işverenin hamile bir çalışana karşı ne denli düşmanca bir yaklaşım sergilediğini ortaya koydu. Bu tür söylemler, çalışan üzerinde büyük bir psikolojik etki yaratabilir. Özellikle gebelik süreci, kadının fiziksel ve psikolojik olarak hassas olduğu dönemlerden biridir. İşverenin bu durumu kullanarak yapacağı baskılar, hem kadının sağlığını olumsuz etkileyebilir hem de profesyonel yaşamını zorlaştırabilir. Bu tür cinsiyet ayrımcı söylemler, iş yerinde ayrımcılığa ve mobbing’e örnek olarak gösteriliyor.
Ülkemizde, iş yerlerinde hamilelikle ilgili ayrımcılık yapan uygulamalar hem hukuki hem de etik açıdan kabul edilemez. 4857 sayılı İş Kanunu, çalışanların hamilelik gibi özel durumlarında ayrımcılığa uğramalarını yasaklamaktadır. Kanun, hamile çalışanların iş yerinde kimse tarafından aşağılanmamasını ve sağlıklarına zarar verilecek tutumların son bulmasını öngörmektedir. Ancak uygulamada bu tür yasakların ne denli etkin bir şekilde uygulandığı, birçok tartışmayı beraberinde getiriyor.
Birçok hamile kadın, iş yerinde kariyerlerini sürdürebilmek veya iş güvencelerini kaybetmemek adına bu tür baskılara katlanmak zorunda kalıyor. Ancak artık hamile kadınların yaşadığı bu tür olayların üzerine gidilmesi, iş hukuku açısından büyük bir önem taşımaktadır. Hem çalışanların haklarını savunmak hem de toplumda farkındalık uyandırmak amacıyla, hamilelik ve ayrımcılık konusunun daha çok gündeme gelmesi gerekmektedir.
Sonuç olarak, hamile bir kadının iş yerindeki olumsuz deneyimi, sosyal ve hukuki boyutları ile ele alınması gereken bir meseledir. Toplumun her kesiminin bu konudaki bilinçlenmesi, gelecekte benzer sorunlarla karşılaşılmaması için hayati önem taşımaktadır. İşverenlerin, özellikle çalışanlarına karşı daha empatik bir yaklaşım benimsemesi ve cinsiyetçi söylemleri bırakması gerekir. Unutulmamalıdır ki, iş hayatında herkes eşit bir şekilde yer almalıdır. İş dünyası, yalnızca kariyer odaklı değil, aynı zamanda insan odaklı bir alan olmalıdır.