Son dönemlerde teknoloji ve kontrol mekanizmaları arasındaki ilişkiyi daha derinlemesine incelemek gerektiği aşikâr. Çin hükümetinin, sosyal medyada, haberlerde ve genel internet içeriğinde bizleri etkileyebilecek içerikleri denetlemek ve sansürlemek amacıyla geliştirdiği AI tabanlı sansür sistemi, bu çerçevede dikkat çekici bir örnek teşkil ediyor. Bu sansür sistemi, her geçen gün daha da güçlenen yapay zeka ile birleşerek, “Gerçek Zamanlı İzleme” yetenekleri sunuyor. Böylece, hükümetin kontrol mekanizmaları, yalnızca bilgilere değil, toplumun düşünce yapısına dair derin bir etki bırakarak, geniş kitlelerin bilgiye erişimini kısıtlıyor.
Çin'in yeni sansür sisteminin en dikkat çekici yanlarından biri, yapay zekanın veri işleme yetenekleri. Bu sistem, sosyal medya platformları, haber siteleri ve diğer dijital içeriği gerçek zamanlı olarak analiz edebilme kapasitesine sahip. Yapay zeka algoritmaları, belirli anahtar kelimeleri, cümle yapısını ve içerik bağlamını tarayarak, hükümetin onaylamadığı içerikleri anında tespit ediyor. Bu, bireylerin özgür iletişim kurmasını engelleyen bir aracı hâline dönüşerek, toplum üzerinde ciddi etkiler yaratıyor. Aynı zamanda halkın bilgiye ulaşma özgürlüğünü de kısıtlıyor.
Sistem, temel olarak birkaç bileşenden oluşuyor: veri toplama, içerik analizi ve sonuçların uygulanabilir hale getirilmesi. Dünyanın dört bir yanından gelen verileri toplayarak, halkın fikirlerini ve eğilimlerini analiz ediyor. Bu veri, daha sonra hükümetin politikalarına ya da toplumsal algı yönetimine uyumlu bir şekilde şekillendiriliyor. Böylelikle, hükümetin tercihine uygun bilgilerin yayılması sağlanıyorken, eleştirinin ya da muhalefetin en baştan engellenmesi hedefleniyor. Bu durum, hissettiğimiz özgürlüklere doğrudan bir tehdit olmaya başladı.
Yapay zeka ile güçlendirilmiş vakaların en belirgin görüldüğü alanlar arasında sosyal medya ve haber platformları yer alıyor. Örneğin, popüler sosyal medya aplikasyonları üzerinden yapılan paylaşımlar anlık olarak inceleniyor ve eğer bu paylaşımlar hükümetin politikalarıyla çelişiyorsa, ilgili içerik ya sansürleniyor ya da paylaşımları yapan kişilerin hesapları askıya alınıyor. Bu uygulama, bireylerin yalnızca kendi seslerini duyurma yeteneklerini değil, aynı zamanda toplumsal bir düzlemde fikir alışverişi yapma olanaklarını da neredeyse sıfıra indiriyor.
Çin hükümeti, bu yöntemi sadece bireyler üzerinde uygulamakla kalmıyor; aynı zamanda sürdürmek istediği politikaları destekleyen medya kuruluşlarına dair kontrol mekanizmalarıyla da öne çıkıyor. Medya kuruluşları, hükümetin onaylamadığı içerikleri yayınlama korkusuyla, belirli konularda özelleştirilmiş algı yönetimlerine başvurmak zorunda kalabiliyorlar. Bu, büyük fotoğrafta, halkın gerçek bilgilere ulaşmasını kısıtlayarak, sosyal bir kriz ortamının oluşmasına zemin hazırlıyor.
Yani sonuç olarak, AI tabanlı sansür sistemi yalnızca bireysel özgürlüklerimizi etkilemekle kalmıyor, aynı zamanda toplumda düşündürücü bir korku iklimi oluşturuyor. İnsanlar sürekli olarak izlendiklerini bilerek yaşamakta ve bu durum, insanların kendilerini ifade etme biçimlerini de değiştiriyor. Bu, okuryazar bir toplum yaratma hedeflerinin göz ardı edilmesine neden olabilir.
Dolayısıyla, teknoloji ve hükümetin kontrol mekanizmaları arasındaki ilişkiler, önümüzdeki yıllarda daha da önemli hâle gelecek gibi görünüyor. Bu bağlantılar üzerindeki incelemeler, yalnızca Çin için değil, dünya genelindeki diğer ülkeler için de benzer senaryolar olabileceği gerçeğini gözler önüne seriyor. Global düzeyde yapay zekanın bu tip uygulamalara ne derece entegre olabileceği; özgürlükler, insan hakları ve bilgi akışı üzerine sorgulayıcı bir tartışma ortamı yaratmakta.
Sonuç olarak, Çin Hükümeti'nin AI tabanlı sansür sistemi, yalnızca teknik bir gelişme değil; aynı zamanda insanlık durumunu sorgulatan, düşünce özgürlüğü ve bireylerin ifade özgürlüğü üzerinde doğrudan etkisi olan bir kavramsal ilerleme olarak görülebilir. Bireylerin bu durumda nasıl hareket edeceği, tarihin seyrini etkileyecek önemli bir nokta olacağına şüphe yoktur.